27 Mart 2014 Perşembe

ATİLLA HAN'IN KURGANI (MEZARI) BULUNDU



Macaristan’in başkenti Budapeşte’de Tuna Nehri üzerinde yeni bir köprü temellerinin inşaatı sırasında inşaat işçileri tarafından 6. yüzyıla ait muhteşem bir kurgan ortaya çıkarıldı. Yapılan incelemelere göre kurgan odası büyük bir Hun öndere özgü olduğuna kesinlik kazandı. Büyük olasılıkla Attila Han'nın kurganı olduğu ileri sürülüyor.

‘’Bu gömü alanı kesinlikle inanılmaz!’’ diye ifade eden Budapeşte Üniversitesi'nden tarihçi ve mezar araştıran uzmanlar ekibinin üyesi Albrecht Rümschtein sözlerini şöyle sürdürdü: ‘’Çok sayıda at isleketi bulduk, yanı sıra çeşitli silah ve diğer eserler bulundu, hepisi Hunlar’ın geleneksel sanatiyle bağlantılı. Bu nesneler arasında bir de meteor demirden yapılmış büyük bir kılıç bulunuyor, bir efsaneye göre Attila Han'a tanrı Mars tarafından bizzat verildiği iddia edilen "İskitlerin Kutsal Savaş Kılıç"ı olacağına kesin gözüyle bakılıyor. Aslında, bu her şeye muktedir olan Attila Han'nın dinlenme yeri kesin olarak görünüyor, ama bunu kanıtlamak için daha çok incelemeler, araştırmalar yapmamız gerekiyor."




Roma tarihçileri tarafından "Tanrının Kırbacı" diye adlandırılan Attila Han, Orta Asya kökenli bir göçebe topluluk olan Hun Türkleri’nin hanı idi. M. S. 434’ten M.S 453’te son evliliğini yaptığı Got kökenli güzel ve genç bir prenses olan İldiko ile düğün gecesindeki ölümüne dek Hunları yönetti. Doğu ve Batı Roma’ya karşı bir çok akın düzenlemesi nedeniyle ‘’Barabr İstilası’’ ya da ‘’Kavimler Göçü’’ diye adlandırılan hareketliliği tetiklemiş oldu. Bu büyük hareketlilik sayesinde Cermen kökenli uluslar Batı Roma’nın çöküşünü ve ardından Avrupa’nın ‘’Orta/Karanlık Çağlara’’a itilmesini sağlamış oldular. Bir çoğu Macar’a göre de Atilla Han Macaristan’ın kurucusudur.

Bu gömü alanının bulunması yüzyıllardan beri tartışma konusu olan Hunlar ve Attila Han'nın kökeni ve kimliği ile ilgili bir çok konuya ilişkin açıklık kazandıracak. Alanda bulunan çanak çömlek ve takıların incelenmesinin sonucu gelenek-görenek, köken ve ticari ilişkileri konularına ışık tutacak ve kötü diye nitelendirilen bu toplumun bilim adamlarınca daha iyi anlaşılmasını sağlayacak.



22 Mart 2014 Cumartesi

Sabiha Gökçen'in Ölüm Yıl Dönümü

22 Mart 1913 yılında Bursa'da doğan Sabiha Gökçen, henüz çocuk yaştayken anne ve babasını kaybetmiş ağabeyi Neşet tarafından büyütülmekteydi. 1925 yılında henüz 12 yaşında bir çocukken Bursa ziyareti sırasında evlerinin yakınındaki Hünkar Köşkünde konaklamakta olan Cumhurbaşkanı M. Kemal Atatürk'e ulaşarak okumak istediğini söyledi. Atatürk ağabeyinden izin alarak küçük sabihayı evlat edindi ve Ankara'ya götürdü.

1934 yılında soyadı kanununun çıkmasyla Atatürk kendisine "Gök Mavisi" anlamına gelen GÖKÇEN  soyadını verdi. 1935 yılında Türkkuşu açılış törenindeki planör gösteresinden çok etkilenerek havacılığa merak salmıştır. Sonrasında Kırım'da ve Eskişehirde özel pilotluk dersleri alarak ilk Türk kadın pilotu olmuş , aynı zamanda dünyanın ilk kadın savaş pilotu olmuştur (1937)



Kırımdaki eğitiminden sonra Moskova'ya gitmek istemiş fakat kız kardeşinin ölümü üzerine bundan vazgeçmiş hatta havacılığı bırakma noktasına gelmiştir. Fakat Atatürk kendisini kandırarak yeniden dönmesini sağlayarak Eskişehirdeki eğitimini almasını sağlamıştır.

Atatürk'ün Sabiha'yı pilot yapmak istemesindeki sebep ise biraz karışıktır. Aslında Atatürk havacılığa çok meraklı bir subaydı, ta ki Picardie Manevralarına kadar.

1910 yılında Fransa'nın düzenlediği Picardie Manevralarına Osmanlı 2 gözlemci göndermişti. Bunlar Binbaşı Selahhattin Bey ve Kolağası (Yüzbaşı) Mustafa Kemal Beylerdi. Gösteriler sırasında 2 kişilik bir uçağa binerek denemek isteyen olup olmadığı sorulmuş, Mustafa Kemal heyecanla binmek istemiştir. Fakat yanındaki Binbaşı Selahattin bey "Aman oğlum eşeğin bilmediği ot karnını ağrıtır, neyimize lazım, binme" demesi üzerine komutanına karşı gelmemiş, binmek istediği uçağa başka bir ülkenşn temsilcisi binmiş, uçak havada arızalanarak yere çakılmış ve içindekiler vefat etmişti. Bunun üzerine Mustafa Kemal o çok hevesli olduğu havacılıktan soğumuştu. Kendisi pilotluk tecrübesini tadamayan Atatürk, bu tecrübeyi tadan Sabiha'yı yüreklendirerek onun pilot oluşunda büyük rol oynamıştır.

1937 yılında Fransızların Hatay'ı Suriye'ye bırakmayı düşüncesi üzerine Atatürk'ün emriyle üniformasını giyip Fransız elçisinin karşısına çıkmış, "Hatay'ın Türkiye'ye bağlanması için gerekirse silahlanırız" diyerek havaya 3 el ateş açmış, kanun gereği  1 gün hapis yattıktan sonra çıkış ve görevine geri dönmüştür.  Atatürk'ün planı tutmuş, Fransızlara göz dağı verilmiş, böylece Sabiha Gökçen Hatay'ın Türkiye'ye bağlanmasında önemli bir rol oynamıştır.



1938 yılında Balkan Paktı ülkelerinin başkanlarıyla tanışmas sırasında ülke başkanları kendilerini ülkelerine davet etmiş, Atatürk'ün de ısrarıyla Balkan turuna çıkmıştır. Balkan ülkelerinin başkentlerine sırasıyla iniş yapmış, gittiği ülkelerde halkın ve basının ilgi odağı olmuş ve GÖKLERİN KIZI olarak adlandırılmıştır. Yugoslavya  devlet başkanı kendisine  "BEYAZ KARTAL NİŞANI"  (polonya ve civarı bölgede en yüksek derece şovalyelik nişanı) verilmiştir.

Atatürk'ün ölümünden sonra Türkkuşu uçuş okuluna. Başöğretmen tayin edildi. 1940 yılında aynı okulda öğretmenlik yapan Üsteğmen Kemal Esiner ile evlenerek ona kendi soyadını verdi, ancak 3 yıl sonra eşini kaybetti. 1955 yılına kadar Başöğretmenlik görevini başarı ile yerine getirdikten sonra Türk Hava Kurumu yönetim kurulu üyesi oldu.

1996 yılında Amerikan Hava Kurmay Koleji Mezuniyet töreninde düzenlenen Kartallar Toplantısına Onur konuşu olarak katıldı. "Dünya Tarihine Adını Yazdıran 20 Havacı" dan biri seçildi ve bu ödüle layık görülen tek kadın pilot olmayı başardı.

Hayatı boyunca 8000 saat civarı uçuşta bulunmuştur, bunların 32'si muharebe görevidir. Son uçuşunu 1996 yılında 83 yaşındayken Falcon 2000 uçağıyla yapmıştır.

22 Mart 2001 tarihinde vefat ettikten sonra ortaya çıkan spekülatörler kendisinin Ermeni ve Boşnak olduğu gibi saçma iddialar ile tarihi çarpıtma girişiminde bulunmuş fakat bunlar yalnızca iddia olarak kalmış ve başarılı olamamışlardır...

Ölümünün 13üncü yıl dönümünde GÖKLERİN KIZI'nı saygıyla anıyoruz...


21 Mart 2014 Cuma

AŞIK VEYSEL'İN ÖLÜM YILDÖNÜMÜ

1894 yılında Sivas'ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya gelen Veysel Şatıroğlu, 7 yaşındayken  çiçek hastalığından önce 2 kız kardeşini sonra da gözlerini kaybetmişti. Babasının oyalansın diye aldığı sazla çalıp söylemeye başlayan Aşık Veysel. 1933 yılından itibaren kendi sözlerini yazmaya ve bestelemeye başladı. 21 Mart 1973 yılında vefat edene kadar bir çok türküye imza atarak efsaneleşen bir halk ozanı oldu.

Ölümünün 41. yıl dönümünde kendisini saygıyla anıyoruz. 

NEVRUZ NEDİR ?


NEVRUZ NEDİR ?
NEV-RUZ , NEV kelimesi etimolojik olarak farsça kökenli bir kelimedir. Nev ; yeniden, yenilenmiş anlamına gelen bir kelimedir. Yani NEVRUZ kelime olarak farsça bir kelimedir ve eskiden "yengi bahar" (ilkbahar) olarak kutlanan bayrama Osmanlı döneminde verilen addan ibarettir.  Türklerin ergenekondan çıkışını anlatan "Yeniden başlangıç" benzeri bir anlamı vardır. Nitekim Türk ırkının Ergenekon'da sıkıştığı dağların arasından kurtuluşunun bayramıdır bu bayram... Bu yüzden tarih boyunca Nevruz bayramında demir döğülmüş ve Gök Tengri inancı gereği ağaç (köknar) ekilmiştir. Ateş yakıp üzerinden atlanarak, Ergenekon'da dağı eritmek için yakılan dev ateşi ve Ergenekon'dan kaçışı simgeleyen kutlamalar yapılmıştır. Kaldı ki ağaç dikilmesi geleneği de yine bu yakılan ateşe bağlı olduğu, büyük ateş için çok ağaç gerektiği, gidenin yerine yenisinin ekilmesi gerektiği için ekildiği tahmin ediliyor...
Bugün ülkemizde kürtlerin sahiplendiği ve NEWROZ dedikleri bayram bizimdir... Bazı Tarihçi olduğunu iddia eden dangalakların Fars adeti olduğuna dair yalan iddialarına itibar etmeyiniz.
Kaldı ki 21 aralık (kış dönümü) gibi bir doğa olayını KÜN ÇANIRGANI (Gün dönümü)ve 21 Haziran'ı Kızıl Güneş bayramı ve 23 Eylül'ü Koç Katımı bayramı olarak kutlayan Kam'ların (Gök Tengri inancı din adamları) 21 Mart gibi yine bir doğa olayını atlamaması, bu günün Türklerin değilde başka bir kavmin adeti olduğunu kabul etmeyi imkansızlaştırıyor... Bugün en bilindik pagan (doğaya tapınma) dini olan Şamanizm'in Tengri inancının bir uzantısı olduğunu ve bayram ve adetlerini Tengri inancından aldığını kabul ettiğimize göre , Şamanların da bu bayramı kutluyor olması NEVRUZ un bir Türk bayramı oluşunun en büyük delilidir...
Bu uzunca bilgiden sonra son söz ; NEVRUZ BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN , UMARIM NEVRUZ ATEŞİMİZ İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ KARANLIĞI AYDINLATIR...