Osmanlı Devletinde tüm padişahlar yaptıkları işler veya yaşadıkları olaylardan esinlenilerek halk arasında lakaplarla anılmıştır. Bunların bir kısmını hepimiz biliyoruz (Yavuz Selim, Kanuni Süleyman, Yıldırım Bayezit...vb) Hatta bazılarının lakaplarının isimlerinden daha fazla kullanılanıldıklarını görüyoruz (Fatih; gerçek adı Mehmed'dir, İstanbul'u fethettiği için Fatih lakabı takılmıştır fakat günümüzde daha çok Fatih olarak bilinir)
Peki ya hiç duymadıklarınız ? 36 padişahtan kaçını biliyorsunuz ? İşte tahta çıkış sıralarına göre tam liste :
I.Osman=Osman Gazi
Orhan Bey=Orhan Gazi
I.Murad=Murad Hüdavendigar
I.Bayezid=Yıldırım Bayezid
Sultan I.Mehmed=Çelebi Mehmed
Sultan II.Murad:=Sultan II.Murad Gazi
Sultan II.Mehmed:Fatih Sultan Mehmed
Sultan II.Bayezid:Sultan Veli II.Bayezid
Sultan I.Selim:Yavuz Sultan Selim
Sultan I.Süleyman:Kanuni Sultan Süleyman
Sultan II.Selim:Sarı Selim
Sultan III.Murad:Sultan III.Murad Gazi
Sultan III.Mehmed:Eğri Fatihi
Sultan I.Ahmed:Estergon Fatihi
Sultan I.Mustafa:Sinirli Padişah
Sultan II.Osman:Genç Osman
Sultan IV.Murad:Bağdat Fatihi
Sultan İbrahim:Deli İbrahim
Sultan IV.Mehmed:Avcı Mehmed
Sultan II.Süleyman:Belgrad Fatihi
Sultan II.Ahmed:Talihsiz Padişah
Sultan II.Mustafa:Gazi Mustafa
Sultan III.Ahmed:Lale Devri Padişahı
Sultan I.Mahmud:II.Kanuni
Sultan III.Osman:Yangıncı Padişah
Sultan III.Mustafa:İlk Yenilikçi
Sultan I.Abdülhamid:Cülusu Kaldıran Padişah
Sultan III.Selim:Nizam-Cedit'i Kuran Padişah
Sultan IV.Mustafa:Zayıf Padişah
Sultan II.Mahmud:Yeniçeri Ocağı'nı Kaldıran Padişah,
Sultan Abdülmecid:Tanzimatçı Padişah
Sultan Abdülaziz:Şehid Padişah
Sultan V.Murad:93 Günlük Padişah
Sultan II.Abdülhamid:Şefkatli Padişah
Sultan V.Mehmed Reşad:Yıkılışı Başlatan Padişah
Sultan VI.Mehmed Vahideddin:Son Padişah
5 Haziran 2014 Perşembe
2 Mayıs 2014 Cuma
3 MAYIS TARİHİ NEDEN TÜRKÇÜLÜK GÜNÜDÜR ?
Türkçülük Günü, 3 Mayıs 1944 tarihininin anıldığı gündür.
Irkçılık-Turancılık davasının gerekçelerinden biri olarak gösterilen Hüseyin Nihal Atsız - Sabahattin Ali davasının 3 Mayıs 1944 tarihli duruşmasından sonra yaşanan "Ankara Nümayışı"'nı anmak amacıyla, ilk defa 3 Mayıs 1945 tarihinde Tophane Askerî hapishanesinde Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan, Nejdet Sançar ve Reha Oğuz Türkkan başta olmak üzere 10 mahkûm tarafından kutlanmıştır. Daha sonraki senelerde de devam eden toplantılar Türkçülük Günü (Bayramı) adını almıştır.
Irkçılık-Turancılık davasının gerekçelerinden biri olarak gösterilen Hüseyin Nihal Atsız - Sabahattin Ali davasının 3 Mayıs 1944 tarihli duruşmasından sonra yaşanan "Ankara Nümayışı"'nı anmak amacıyla, ilk defa 3 Mayıs 1945 tarihinde Tophane Askerî hapishanesinde Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan, Nejdet Sançar ve Reha Oğuz Türkkan başta olmak üzere 10 mahkûm tarafından kutlanmıştır. Daha sonraki senelerde de devam eden toplantılar Türkçülük Günü (Bayramı) adını almıştır.
3 Mayıs 1944 tarihli "Ankara Nümayişi''
Tarihte 3 Mayıs Olayları adıyla anılan olaylar Nihal Atsız'ın, hakkında açılan dava için Ankara'ya geldiği sırada başlamıştır. Bu tarihte gençlik komünizm aleyhine bir gösteri düzenler ve beraberinde Nihal Atsız'a sevgilerini belirtirler. Mahkeme salonuna giremeyen gençler Ulus Meydanı'na doğru yürüyüşe geçmişler, burada İstiklâl Marşı söylemiş ve komünizm aleyhinde sloganlar atmışlardır. Kafile Ulus Meydanı'ndan sonra Başbakan Şükrü Saraçoğlu ile görüşmek istemişse de bunda başarılı olamamış, milliyetçi gençlerin gösterileri hükümet tarafından şiddetle önlenmiştir.Bu gösterilerde tutuklanan üniversiteli gençlerin sayısı 165 olarak tespit edilmiştir.
Bu gösteriye kadar Türkiye'de yapılan bütün nümayişlerde hep hükümetin parmağı bulunmuştu. Alpaslan Türkeş olaylarla ilgili olarak:"Bunlar Milli Şef ve onun gözde Milli Eğitim Bakanına nasıl gösteri yapabiliyorlardı? O zamana kadar Milli Şef'in müsaade etmediği hiçbir gösteri yapılamazdı. Demokrasi, Eşitlik, Hürriyet, Gençlik... Bütün bunlar Türkiye'nin 1944 iktidarında hep parad palavradır. Halkın alkışları, gençlikten çıkacak "yaşa" naraları kayıtsız şartsız İnönü'nün tekelinde kalmalıdır."
3 Mayıs'ta bir araya gelen ve gösteriler yapan gençler birer birer tespit edilip toplanır ve tutuklanır. Milli Şef'in emriyle saldıranlara zerre kadar merhamet tanımamışlardır. Milliyetçi gençler kıyasıya dövülür. Nihal Atsız da aynı gün duruşmadan çıktıkdan sonra polis tarafından gözaltına alınır. Alpaslan Türkeş konuyla ilgili olarak:"3 Mayıs günü heyecanla sokağa fırlayan gençler kıyasıya dövüldüler. Kafaları yarıldı, gözleri patladı. Bazılarının kolları, kaburgaları kırıldı."
Dava, İstanbul 1 Numaralı Örfi İdare Mahkemesinde görüşülmeye başlanmıştır. 65 oturum süren davada Hasan Ferit Cansever, Fethi Tevetoğlu, Alparslan Türkeş, Nurullah Barıman, Zeki Özgür Sofuoğlu, Fazıl Hisarcıklı, Hüseyin Nihal Atsız, Hüseyin Namık Orkun, Nejdet Sançar, Saim Bayrak, İsmet Rasin Tümtürk, Cihat Savaş Fer, Muzaffer Eriş, Fehiman Altan, Yusuf Kadıgil, Cebbar Şenel, Zeki Velidi Togan, Orhan Şaik Gökyay, Hikmet Tanyu, Reha Oğuz Türkkan, Hamza Sadi Özbek, Cemal Oğuz Öcal, Said Bilgiç olmak üzere toplam 23 sanık yargılanmıştır. Davadan 13 sanık beraat etmiştir ve Zeki Velidi Togan, Alparslan Türkeş, Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkkan, Cihat Savaş Fer, Nurullah Barıman, Fethi Tevetoğlu, Nejdet Sançar, Cebbar Şenel ve Cemal Oğuz Öcal olmak üzere 10 sanık da 26 Ekim 1945'e kadar tutuklu kalmıştır. 3 Mayıs'ın ilk yıldönümü 1945 senesinde o sıralarda Tophane'deki Askerî Cezaevinde tutuklu bulunan bir avuç Türkçü tarafından örtüsüz bir masa etrafında yapılan bir toplantı ile anılmış, daha sonraki yıllarda ise çeşitli törenlerle kutlanmış ve Türk milliyetçilerinin bir geleneği Türkçülük Günü oluşmuştur.
Etiketler:
3 mayıs,
atsız,
hüseyin nihal,
türkçülük
24 Nisan 2014 Perşembe
Oğuz Kağan'ın Mührü bulundu
Günümüzden 4 bin yıl öncesine ait olduğu belirlenen “mühür” de yuvarlak ve merkezinden yukarı doğru sekizgen şekil dikkat çekiyor.Arkeologlar mührü “Gonur” adlı kral mezarından çıkardı. Yapılan kazı çalışmaları sırasında Türklerin sanat tarihi açısından önemli kalıntılara erişildi.
Kalıntılar arasında “leopar, yılan, akrep, keçi,gelincikler, laleler, kuşların kafaları ve kanatlı aslanlar gibi motiflerle süslenmiş önemli objelerde bulundu.
Uzmanlar söz konusu çalışma ile birlikte ortaya çıkarılan sanat eserlerinin, Türklerin atalarının dünya görüşü,ibadet ve hayat tarzlarının ortaya konulması bakımından oldukça önemli olduğunu belirtiyorlar.
Geçtiğimiz yıl Türkmenistan Aşkabat’taki 211 metrelik televizyon kulesinin tepesinde yer alan “Oğuz Han’ın yıldızı”dünyanın en büyük mimari görüntüsü olarak kabul edilerek Guiness rekorlar kitabında yer almıştı.
M.Ö.2000 li yıllara ait olduğu belirtilen mühür’ün “Oğuz Han’ın yıldızı” olarak günümüze kadar ulaşan sembol ile bire bir örtüşmesi, Oğuz Han’ın mührü bulundu şeklinde yorumlanıyor.
Mühür Türkmenistan Ana Ulusal Müzesinde sergilenecek.
TEH- Dış Haberler Servisi
Türkmenistan Haber Ajansları
Türkmenistan Haber Ajansları
13 Nisan 2014 Pazar
HAN İLE KAĞAN ARASINDAKİ FARK
HAN ve KAĞAN (Kagan) aynı ünvanlardır. Hunlar, Göktürkler ve bir çok oğuz boyundan olan Türk Devleti Kağan ünvanını kullanmış, Moğollarda ise Cengiz Han (KHAN) ile HAN ünvanı kullanılmaya başlanmış ve meşhur olmuştur. Yani aslında HAN sadece Moğılcadaki bir lehçe farkından ibarettir.
Emir Timur
HAN ünvanı yalnızca Cengiz Han'ın soyundan gelenlere verilebilirdi. Bu yüzden Cengiz'in soyundan olmayan Timur başa geldiğinde, Emir Timur ünvanını kullanmıştır. Osmanlıda ise Sultan Mehmed İstanbul'un fethi ile önce Fatih ünvanını kazanmış , sonrasında Kırım Hanlığını fethedince "YENİ KIRIM HANI" olduğu için HAN ünvanı da eklenmiştir.
Fatih Sultan Mehmed Han
Böylece Osmanlı padişahları artık SULTAN HAN olarak anılmaya başlamıştır. Bkz: Kanuni Sultan Süleyman Han , Yavuz Sultan Selim Han...vb
Kırım'ın Osmanlı'nın elinden çıkmasından sonra ise HAN ünvanı kullanılmamıştır. HAN ünvanını son kullanan Osmanlı Padişahı Sultan I. Abdülhamit Han'dır... Halk arasında ağız alışkanlığından dolayı kullanılsa da resmi yazışmalarda bir daha hiç geçmemiştir....
Sultan I. Abdülhamit
12 Nisan 2014 Cumartesi
Eski Türk Burcunuzu öğrenin
Karaçay Türkleri’nden araştırmacı Sofi Tram-Semen, 20 yıllık çalışma sonucunda yüzlerce yıl önce Nart-Karaçaylar’a ait 36 burçluk sistemi belirledi. "Ben kesinlikle ne astrologum, ne falcıyım, ne de büyücüyüm. Sadece bu kültürde bulunan öğeleri ortaya koymaya çalıştım” diyen araştırmacı Tram-Semen, babası Karaçay’ın halk şairi İsmail Semenov’un başladığı çalışmayı sürdürerek kaleme aldığı “Türk Astrolojisi” adlı dört ciltlik kitapta, eski Türk burç sistemini ortaya koydu. Nart boyu Hunlar-Karaçaylar’ın eski astrolojisinde 36 burçlu yıldız çizelgesi, 12 gezegen ve 36 yıldız grubunun bulunduğunu ifade eden Tram-Semen, NTV'ye şunları söyledi: “Bu bilgilerin Hun halkının bir bölümünde korunması, milattan önce Hunlar’da bu ilmin gelişmiş olduğunu ispatlamaktadır. Hatta bu hayvan yıllarıyla ilgili şakalar bile bugün hala korunmakta, zaman zaman dile getirilmektedir” dedi.
“Türk Astrolojisi” adlı kitaba göre bu 36 burç ve bazı genel özellikleri ise şöyle:
* Toruk (21-31 Mart): İdare sahibi, gururlu, lider, işini hayatı gibi sever, yönetici.
* Hımmıy (1-10 Nisan): İyimser, idealist, romantik, yaratıcı, hayallerinin gerçekleşmesi için ömür boyu çalışır.
* Huttus (11-20 Nisan): Hassas, mantıklı, dürüst, şerefli, adaletli, yönetici, kıskanç, önde olmayı seven.
* Hunta (21-30 Nisan): İnatçı, duygusal, kırgın, yaratıcı. İyimserlik ve karamsarlık aynı anda gözlenir.
* Çolpancı (1-10 Mayıs): Duygu tutsağı, önsezi yeteneği olan, dayanıklı, çocuk ruhlu, sadık, temiz kalpli.
* Kölköl (11-21 Mayıs): Enerji dolu, devamlı bilgi isteyen, aşkta şahane, önder, kahraman.
* Çamay (22-31 Mayıs): Fantezisi zengin, temiz ahlaklı, idealist, söz, yazı ve fikirde önder, çok taraflı, yetenekli.
* Küylü (1-10 Haziran): Düzeni sever, gururlu, kaderci, planlı, ağzı sıkı, yalanı ve ihaneti kabul etmez.
* Kuşmuş (11-21 Haziran): mantıklı, parlak, iyimser, gösterişçi, eleştirel, kaderci, mistik konulara meraklı, sanat ve edebiyata ilgi duyar.
* Sezgek (22-30 Haziran): Mızmız, tatlı dilli, içine kapanık, inatçı, intikamcı, yetenekli, önsezisi kuvvetli, yaratıcı.
* Kuşdüger (1-11 Temmuz): Duygularını mantıktan önde tutan, çocuk ruhlu, dengesiz, tembel, kararsız, karamsar, yetenekli.
* Gondaray (12-22 Temmuz): Hayalci, hafızası kuvvetli, geçmişe özlem duyan, his dünyası zengin, dürüst, müziği ve siyaseti seven.
* Ötgür (23-31 Temmuz): Gururlu, zeki, maddi problemleri büyüten, çekici.
* Küsümmü (1-12 Ağustos): İyi arkadaş, dedikoducu, önder, bir numara olmayı seven, maceracı.
* Künlü (13-23 Ağustos): Duygusal, hassas, gururlu, maceracı.
* Sınçıma (24 Ağustos-1 Eylül): Ekonomi, sanat ve edebiyata yetenekli, dürüst, insancıl, yaratıcı, otoriter.
* Atçak (2-13 Eylül): Fiziği düzgün, iyimser, depresyona yatkın, iradeli, şanslı, gururlu, hassas, gelenekçi.
* Kıllı (14-23 Eylül): Otoriter, gururlu, sabit fikirli, sert, zeki, duygusal, aşk hayatında utangaç, çekingen, yazarlığa yatkın.
* Canakkı (24 Eylül-3 Ekim): Nazik, hassas, sorumluluk ve vicdan sahibi, dürüst, kompleksli, gösterişçi, hayalci, dekoratörlüğe ve dikişe meraklı.
* Ban (4-12 Ekim): Duygusal, düzenli, enerji, kaderci, hümanist.
* Cemiş (13-23 Ekim): İyimser, dürüst, ahlaklı, mantıklı, eleştirel, altıncı hissi kuvvetli, şanslı, önder, filozof.
* Batık (24 Ekim-1 Kasım): Özgürlüğüne düşkün, diktatör, muammalı ruhlu, iki kutuplu, cesur, gaddar, mükemmel arkadaş, çekici, önder.
* Hırtlı (2-12 Kasım): Kararlı, gururlu, savaşçı, spora ve sanata düşkün.
* Tutamış (13-22 Kasım): Muhafazakar, fedakar, idealist, çapkın, çift karakterli, pragmatik.
* Uslu (23 Kasım-2 Aralık): Objektif, ilime meraklı, dengeli, hoşgörülü.
* Kutas (3-12 Aralık): Yetenekli, dengesiz, mistik, düşüncesiz, kararlı, anlaşılmaz, nazik, hassas, gururlu, kıskanç.
* Tusanak (13-21 Aralık): Güçlü karakterli, endişeli, şüpheli, şanslı, emir vermeyi seven, hareketli, tutumlu, gaddar.
* Tutar (22 Aralık-1 Ocak): İradeli, çalışkan, kahraman. Arkadaşı az olur, zaman zaman yersiz küser, hayatının son kısmında rahat eder.
* Beçel (2-12 Ocak): Kırgın, kızgın, ısrarlı, öfkeli, intikamcı, karamsar.
* Pırsıuay (13-20 Ocak): Mantıklı, eleştirel, tartışmayı seven, duygusal, sadık, özgür düşünceli, gururlu. Uzun yaşar.
* Balauz (21 Ocak-1 Şubat): Gaddar, deha, önder, müzik ve dansa yetenekli.
* Cantay (2-10 Şubat): Titiz, realist, estetiğe meraklı, astronomiye ilgili, yenilikleri sever, kimi zaman hareketli, kimi zaman rahatına düşkündür.
* Ergür (11-18 Şubat): Duygusal, hayalci, önder, ufku açık, mistik konulara meraklı, karamsar, yaratıcı.
* Sönegey (18-28 (29) Şubat): Şair, sanatçı, dengesiz, çekici, kararsız, aşk hayatı hareketli, kurnaz, nazik, duygusal.
* Cannan (1-9 Mart): İyi yürekli, baskıcı, tatlı dilli, zarif, idealist, otoriter, hüzünlü, hayalci.
* Şatık (10-20 Mart): Huzursuz, gururlu, sanatçı, özgür, depresyona ve sinir hastalıklarına yatkın.
DENİZ GEZMİŞİN İDAMINI ONAYLAYAN BAŞBAKAN VE CUMHUR BAŞKANI KİM ? VE CU
GEÇMİŞTEKİ ŞAİBELİ SEÇİMLER VE SONUÇLARI
ÇANAKKALE SAVAŞLARI VE AGAMEMNON ZIRHLISI
“Türk Astrolojisi” adlı kitaba göre bu 36 burç ve bazı genel özellikleri ise şöyle:
* Toruk (21-31 Mart): İdare sahibi, gururlu, lider, işini hayatı gibi sever, yönetici.
* Hımmıy (1-10 Nisan): İyimser, idealist, romantik, yaratıcı, hayallerinin gerçekleşmesi için ömür boyu çalışır.
* Huttus (11-20 Nisan): Hassas, mantıklı, dürüst, şerefli, adaletli, yönetici, kıskanç, önde olmayı seven.
* Hunta (21-30 Nisan): İnatçı, duygusal, kırgın, yaratıcı. İyimserlik ve karamsarlık aynı anda gözlenir.
* Çolpancı (1-10 Mayıs): Duygu tutsağı, önsezi yeteneği olan, dayanıklı, çocuk ruhlu, sadık, temiz kalpli.
* Kölköl (11-21 Mayıs): Enerji dolu, devamlı bilgi isteyen, aşkta şahane, önder, kahraman.
* Çamay (22-31 Mayıs): Fantezisi zengin, temiz ahlaklı, idealist, söz, yazı ve fikirde önder, çok taraflı, yetenekli.
* Küylü (1-10 Haziran): Düzeni sever, gururlu, kaderci, planlı, ağzı sıkı, yalanı ve ihaneti kabul etmez.
* Kuşmuş (11-21 Haziran): mantıklı, parlak, iyimser, gösterişçi, eleştirel, kaderci, mistik konulara meraklı, sanat ve edebiyata ilgi duyar.
* Sezgek (22-30 Haziran): Mızmız, tatlı dilli, içine kapanık, inatçı, intikamcı, yetenekli, önsezisi kuvvetli, yaratıcı.
* Kuşdüger (1-11 Temmuz): Duygularını mantıktan önde tutan, çocuk ruhlu, dengesiz, tembel, kararsız, karamsar, yetenekli.
* Gondaray (12-22 Temmuz): Hayalci, hafızası kuvvetli, geçmişe özlem duyan, his dünyası zengin, dürüst, müziği ve siyaseti seven.
* Ötgür (23-31 Temmuz): Gururlu, zeki, maddi problemleri büyüten, çekici.
* Küsümmü (1-12 Ağustos): İyi arkadaş, dedikoducu, önder, bir numara olmayı seven, maceracı.
* Künlü (13-23 Ağustos): Duygusal, hassas, gururlu, maceracı.
* Sınçıma (24 Ağustos-1 Eylül): Ekonomi, sanat ve edebiyata yetenekli, dürüst, insancıl, yaratıcı, otoriter.
* Atçak (2-13 Eylül): Fiziği düzgün, iyimser, depresyona yatkın, iradeli, şanslı, gururlu, hassas, gelenekçi.
* Kıllı (14-23 Eylül): Otoriter, gururlu, sabit fikirli, sert, zeki, duygusal, aşk hayatında utangaç, çekingen, yazarlığa yatkın.
* Canakkı (24 Eylül-3 Ekim): Nazik, hassas, sorumluluk ve vicdan sahibi, dürüst, kompleksli, gösterişçi, hayalci, dekoratörlüğe ve dikişe meraklı.
* Ban (4-12 Ekim): Duygusal, düzenli, enerji, kaderci, hümanist.
* Cemiş (13-23 Ekim): İyimser, dürüst, ahlaklı, mantıklı, eleştirel, altıncı hissi kuvvetli, şanslı, önder, filozof.
* Batık (24 Ekim-1 Kasım): Özgürlüğüne düşkün, diktatör, muammalı ruhlu, iki kutuplu, cesur, gaddar, mükemmel arkadaş, çekici, önder.
* Hırtlı (2-12 Kasım): Kararlı, gururlu, savaşçı, spora ve sanata düşkün.
* Tutamış (13-22 Kasım): Muhafazakar, fedakar, idealist, çapkın, çift karakterli, pragmatik.
* Uslu (23 Kasım-2 Aralık): Objektif, ilime meraklı, dengeli, hoşgörülü.
* Kutas (3-12 Aralık): Yetenekli, dengesiz, mistik, düşüncesiz, kararlı, anlaşılmaz, nazik, hassas, gururlu, kıskanç.
* Tusanak (13-21 Aralık): Güçlü karakterli, endişeli, şüpheli, şanslı, emir vermeyi seven, hareketli, tutumlu, gaddar.
* Tutar (22 Aralık-1 Ocak): İradeli, çalışkan, kahraman. Arkadaşı az olur, zaman zaman yersiz küser, hayatının son kısmında rahat eder.
* Beçel (2-12 Ocak): Kırgın, kızgın, ısrarlı, öfkeli, intikamcı, karamsar.
* Pırsıuay (13-20 Ocak): Mantıklı, eleştirel, tartışmayı seven, duygusal, sadık, özgür düşünceli, gururlu. Uzun yaşar.
* Balauz (21 Ocak-1 Şubat): Gaddar, deha, önder, müzik ve dansa yetenekli.
* Cantay (2-10 Şubat): Titiz, realist, estetiğe meraklı, astronomiye ilgili, yenilikleri sever, kimi zaman hareketli, kimi zaman rahatına düşkündür.
* Ergür (11-18 Şubat): Duygusal, hayalci, önder, ufku açık, mistik konulara meraklı, karamsar, yaratıcı.
* Sönegey (18-28 (29) Şubat): Şair, sanatçı, dengesiz, çekici, kararsız, aşk hayatı hareketli, kurnaz, nazik, duygusal.
* Cannan (1-9 Mart): İyi yürekli, baskıcı, tatlı dilli, zarif, idealist, otoriter, hüzünlü, hayalci.
* Şatık (10-20 Mart): Huzursuz, gururlu, sanatçı, özgür, depresyona ve sinir hastalıklarına yatkın.
DENİZ GEZMİŞİN İDAMINI ONAYLAYAN BAŞBAKAN VE CUMHUR BAŞKANI KİM ? VE CU
GEÇMİŞTEKİ ŞAİBELİ SEÇİMLER VE SONUÇLARI
ÇANAKKALE SAVAŞLARI VE AGAMEMNON ZIRHLISI
11 Nisan 2014 Cuma
ZINDIK NEDİR ? GÜNÜMÜZDEKİ ZINDIKLAR
İslam tarihinde zındık olarak geçen bir kesim vardır. Zındıklar özellikle Abbasi halifesi Mehdi zamanında büyük cezalara çarptırılmışlardır. Peki nedir bu zındık? Kime zındık denir ?
İlk olarak zerdüştlükten türemiştir. Zerdüştlüğün kitabı olan Avesta'dan ayrılarak, onun tefsiri olan kitaba (Zend) dönenlere "Zandıki" denilmiş ve zındık kelimesi buradan türemiştir.
İslam dininde bir diğer terim ise münafık'tır. Münafık ; müslüman olmamasına rağmen "Ben müslümanım" diyerek müslümanları kandıran kişiye denir. Hz. Muhammed miraca gdişinin ardından cemaatine cehennemi anlatıren "cehennemin 7 kat olduğunu, her bir katta farklı azaplar bulunduğunu, aşağı indikçe şiddetin arttığı ve en alt katta en büyük azabın bulunduğunu, en alt katın yalnızca münafıkların gireceği ve asla çıkamayacağı, kafirlerin dahi oraya girecek kadar günah işleyemeyeceğini" söylemiştir.
İslamiyette zındık "müslümanlığa aykırı işler yaptığı halde müslüman gibi görünene- görünmeye çalışan kişiler"e verilen sıfattır.
Müslümanlık dininde Allah önce kendi kanınızdan olanlara yardım etmeyi emreder. Dine göre hiç bir ırk üstün değildir, hepsine eşit yaklaşılması gerekir. Ayrıca hırsızlık, yalancılık ve çevreye zarar verecek her türlü davranış kesinlikle yasaklanmıştır. Öyle ki müslümanlara inen emirde Allah açık bir ifade ile "Karşıma neyle gelirseniz gelin, kul hakkıyla gelmeyin" buyurmuştur. Günümüzde ise müslüman liderlerin bu emirlere pek uyduklarını söyleyemeyiz. Bir çok islam ülkesi komşularıyla soğuk savaş halinde ve aynı soydan geldiği (kan bağı olan) devletleri ezmek niyetinde.
Son bir kaç gündür aynı haber sosyal medyada yankı bulmakta. Araplara yağ çekerek müslüman olduğunu kanıtlama çabasında olan Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, Suriyeli yüz binlerce mülteciye kucak açarken, Çin zulmünden kaçan 35 Uygur Türk'ü 17 gündür hiç bir girişimde bulunmamıştır.
İslam kurallarına göre bu durumun değerlendirmesini yapmak gerekirse:
1) Kendi kanından olanlara yardım etmeyip yabancıya yardım etmek islam dininde büyük günahtır. Kan bağımız olan Uygurlara yardım etmeyip pis araplara kucak açanların müslüman olduğunu iddia etmesi zordur. Çünkü islamın kurallarının en büyüklerinden birini çiğnemektedirler.
2) Yardıma muhtaç soydaşların ve hatta kendi ülkenin vatandaşları varken arap köpeklerine yardım etmek; kendi soydaşları idam edilmek üzere istenirken ses çıkartmayıp Mısır'daki idam mahkumları için kendini yırtmak "Bakın biz ne kadar müslümanız, biz öyle müslümanız ki daha müslümanı yok, bize inanmanız gerek" demekten başka bir şey değildir.
Bu 2 maddeden yola çıkacak olursak, bahsettiğimiz kişilere islam dininde "zındık" değil ancak "münafık" denilebilir.
Türkler tarih boyunca bir çok badire atlatmış, uzun savaşlar sonunda hepsini atlaşmıştır.
İstiklal marşımızın yazarı büyük şair Mehmet Akif Ersoy şöyle demiştir:
"Tarih, tekerrürden ibarettir; şayet tarih bilmezsen !"
Göktürk devleti kağanı Bilge Kağan böyle durumları yaşamış olan milletinden ders alınması gerektiğini anlatmış, gelecek nesillere şöyle seslenmiştir:
"Türk Oğuz Beyleri, işitin! Üstte gök çökmedikçe, altta yer denizi delinmedikçe, ilini töreni kim bozabilir?
Ey Türk ulusu! Kendine dön."
Tengri Türkü korusun ve yüceltsin !!!
9 Nisan 2014 Çarşamba
Çanakkale Savaşları ve Agamemnon zırhlısı
İşte Mondoros Ateşkes Antlaşmasıyla ülkemizin tam tabiri ile teslim alındığı o uğursuz gemi... Adı : AGAMEMNON. Peki neden bu gemi? Neden bir bina değil de bir gemi ?
Mondoros'un Agamemnon'da imzalanmasında aslında siyasi oyunlar var... Agamemnon Truva'yı fetheden Yunan komutanıdır, izleyenler bilir, hani filmde Aşil'in "Sen benim kralım değilsin" diye atarlandığı Brian Cox'un canlandrdığı karakter...
İngilizler ve Fransızlar, o dönem yeni keşfedilmiş olan Truva antik kentini orduya asker toplamak için reklam olarak kullandılar. Bugünkü gibi filmler falan olmadığı için insanlar kitap okuyorlardı ve Truvanın bulunmasının etkisiyle dönemin en gözde kitabı İlyada olmuştu. Okumayan, Truva'nın hikayesini öğrenmeyen kalmamıştı neredeyse... "Orduya Akhilleuslar aranıyor" "Truvayı fethedecek yeni kahraman olun, adınız Akhilleusla birlikte anılsın" gibi propagandalar yapılarak orduya asker toplandı.
Eski Yunan'dan kalma bir Agamemnon büstü
Bu kadar emin tavırlardan sonra İngilizler daha önce hiç savaşmadıkları ve araplar gibi kolay yeneceklerini düşündükleri Türkleri görünce afalladılar. Aylarca süren savaşlar sonunda geri çekilme noktasına gelmek üzereydiler fakat çekilemezlerdi, çünkü çok şehit vermişlerdi ve halk zafer bekliyordu... Ama şansları yaver gitti, farklı cephelerde savaşan Osmanlı daha fazla dayanamadı, Almanlar yenilince müttefiki olarak yenilgiyi kabul etmek zorunda kaldı ve antlaşma imzalanmasına karar verildi.
Her savaşın sonunda büyük antlaşmadan önce ateşkes antlaşması imzalanır. Antlaşma için Çanakkaleye yakın olan ve Yunanistan himayesinde bulunan Limni adasının Mondoros limanı seçildi... Limana getirilen Agamemnon gemisinde Osmanlı Çanakkalede mağlup olduğunu kabullenmiş oldu. İngilizler "Agamemnon Truvayı bir kez daha fethetti" diyerek bu zaferlerini halka duyurdular ve savaşa en başta yaptıkları propagandalarla uyuşan, "Hani Akhilleus olcaktık?" sorularına cevap niteliğinde bir nokta koydular... Ama bu sadece I. Dünya Savaşıydı, ya sonra ? Sonrası mı ? Biz de cevap niteliğinde bir fotoğrafla koyalım noktamızı öyleyse...
Mondoros'un Agamemnon'da imzalanmasında aslında siyasi oyunlar var... Agamemnon Truva'yı fetheden Yunan komutanıdır, izleyenler bilir, hani filmde Aşil'in "Sen benim kralım değilsin" diye atarlandığı Brian Cox'un canlandrdığı karakter...
İngilizler ve Fransızlar, o dönem yeni keşfedilmiş olan Truva antik kentini orduya asker toplamak için reklam olarak kullandılar. Bugünkü gibi filmler falan olmadığı için insanlar kitap okuyorlardı ve Truvanın bulunmasının etkisiyle dönemin en gözde kitabı İlyada olmuştu. Okumayan, Truva'nın hikayesini öğrenmeyen kalmamıştı neredeyse... "Orduya Akhilleuslar aranıyor" "Truvayı fethedecek yeni kahraman olun, adınız Akhilleusla birlikte anılsın" gibi propagandalar yapılarak orduya asker toplandı.
Eski Yunan'dan kalma bir Agamemnon büstü
Bu kadar emin tavırlardan sonra İngilizler daha önce hiç savaşmadıkları ve araplar gibi kolay yeneceklerini düşündükleri Türkleri görünce afalladılar. Aylarca süren savaşlar sonunda geri çekilme noktasına gelmek üzereydiler fakat çekilemezlerdi, çünkü çok şehit vermişlerdi ve halk zafer bekliyordu... Ama şansları yaver gitti, farklı cephelerde savaşan Osmanlı daha fazla dayanamadı, Almanlar yenilince müttefiki olarak yenilgiyi kabul etmek zorunda kaldı ve antlaşma imzalanmasına karar verildi.
Her savaşın sonunda büyük antlaşmadan önce ateşkes antlaşması imzalanır. Antlaşma için Çanakkaleye yakın olan ve Yunanistan himayesinde bulunan Limni adasının Mondoros limanı seçildi... Limana getirilen Agamemnon gemisinde Osmanlı Çanakkalede mağlup olduğunu kabullenmiş oldu. İngilizler "Agamemnon Truvayı bir kez daha fethetti" diyerek bu zaferlerini halka duyurdular ve savaşa en başta yaptıkları propagandalarla uyuşan, "Hani Akhilleus olcaktık?" sorularına cevap niteliğinde bir nokta koydular... Ama bu sadece I. Dünya Savaşıydı, ya sonra ? Sonrası mı ? Biz de cevap niteliğinde bir fotoğrafla koyalım noktamızı öyleyse...
8 Nisan 2014 Salı
DENİZ GEZMİŞ'İN İDAM KARARINI ONAYLAYAN BAŞBAKAN VE CUMHURBAŞKANI KİM ?
Neden idam edildiğini iyi kötü herkes biliyor, nasıl idam edildiklerini de... Ama "İdamını onaylayan Dönemin Başbakanı ve Cumhurbaşkanı kimlerdi diye sorsak eminim sorulan kişilerin %90ından fazlası doğru cevap veremeyecektir.
Tarih hep böyledir, zulmü, adaletsizliğe baş kaldırdıktan sonra yakalanarak hapislerde çürüyen veya idam edilenler hep kahraman olmuş, onları bu cezalara mahkum edenler ise unutulmuştur. Genelde az çok tarih bilgisi olanlar "İsmet inönü'dür" diye akıl yürütürler ama cevap bu değil... Kimisi de 12 Mart'tan yola çıkarak "Darbe yönetimi astırdı" der ama o dönemde darbe olmamıştı, yalnızca ordu hükümete muhtıra vermişti.
1971 yılı Mart ayı Türkiye Cumhuriyeti tarihi için önemli olayların olduğu bir aydı. 9 mart 1971 sabahı Emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu'nun içinde bulunduğu gizli askeri cuntanın Darbe için karar kıldığı gündü.Fakat cunta içine sızmış olan Mahir Kaynak'ın taşıdığı bilgiler vasıtasıyla Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç duruma el koydu ve olaya karışanlardan orgeneral rütbesinden aşağı rütbede olanlar emekliye sevkedilmeye zorlandı. Böylece darbe girişimi başarısız oldu. Fakat ülkede anarşi ve kardeş kanı durmuyor, hükümet duruma kayıtsız kalıyordu. Gidişata dur demek için Genel Kurmay Başkan Memduh Tağmaç , Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler , Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Celal Eyiceoğlu imzalı muhtıra hükümete iletildi. Sonuç olarak hükümet dağıtılmamış, fakat parlemento içerisinden bağımsız bir adayın başbakan olması emri verilmiş, yapılan oylamada CHP Kocaeli millet vekili Nihat Erim ismi üzerinde karar kılınmış, kendisi CHPden istifa ederek bağımsız başbakan olarak 26 Mart günü göreve başlamış ve 1973 seçimleriyle yerini Bülent Ecevit'e bırakana kadar Partiler Üstü Reform Hükümetine başkanlık etmiştir.
Tam bu dönemde İsrail Başkonsolosu'nun kaçırılıp öldürümesi üzerine ordu tarafından Balyoz Harekatı yapılmış, 16 Mart günü Deniz Gezmiş yakalanmıştı. Ankara sıkıyönetim komutanlığın 1 Nolu mahkemesinde sürdürülen dava 9ekim 1971 günü sonuçlandı ve Deniz ve arkadaşları idama mahkum edildi.
Dönemin anayasası gereği idam cezaları parlemento tarafından onaylanmalıydı. Bu yüzden 10 Mart 1972 günü TBMM de oylamaya sunulmuştu. İlk oylamaya Türkeş ve Erbakan gibi önemli isimler katılmamışlardı.
Sol görüşe karşı olan bu isimlerden Alparslan Türkeş "İdam sol hareketi sindirmez, aksine heyecan vererek büsbütün tahrik edeceğini" söyleyerek oylamaya katılmadığını belirtmişti. İlk oylamada 238 kabul 53 ret oyu gelmişti. Ancak CHP anayasa mahkemesine idamların esas ve usul yönünden iptali için başvurdu ve Anayasa Mahkemesi itirazı kabul etti. Böylece teklif yeniden meclisin oylamasına sunuldu.
24 Nisan 1972 günü yapılan 2inci oylamaya 450 üyeli meclisten 323 üye katıldı. 273 üye evet, 48 üye ret, 2 üye ise çekimser oy kullandı.118 üye oylamaya katılmadı, 9 koltuk boş kaldı.
İkinci oylamaya katılan Alparslan Türkeş "EVET" oyu kullanarak idama onay verenler arasına adını yazdırdı. Adalet Partisi genel başkanı Süleyman Demirel'de "EVET" oyu kullanarak aynı listeye girmişti. CHP li iki efsane İsmet İnönü ve Bülent Ecevit ise "HAYIR" oyu kullanmışlardı. İnönü "Siyasi suçlar idam ile cezalandırılmamalıdır" diyerek en başından beri karşı olduğunu belirtmişti. 5. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay çıkan sonuç üzerine idamları onaylayarak son sözü söylemişti. Böylece Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan 6 Mayıs 1972 günü gece 01:00-03:00 arasında asılarak idam edilmişlerdi.
İdama EVET oyu verenlerden bazı önemli isimler
Süleyman Demirel, İsmet Sezgin, Nahit Menteşe, Sadettin Bilgiç, Ali İhsan Göğüş, İnönü’nün torunu CHP milletvekili Gülsüm Bilgehan’ın kayınpederi Adalet Partili Cihat Bilgehan, AK Parti Milletvekili Galip Ensarioğlu’nun amcası Abdüllatif Ensarioğlu, Turhan Feyzioğlu, Kemal Satır, İsmail Arar, Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı Ahmet Türk’ün ağabeyi Abdürrahim Türk, CHP Milletvekili Faik Öztrak’ın babası Orhan Öztrak, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin ve Ankara Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin’in babaları Turhan Bilgin, Ferruh Bozbeyli.
İdama HAYIR oyu veren bazı önemli isimler ise şöyledir
İsmet İnönü, Bülent Ecevit, Mehmet Ali Aybar, Necdet Uğur, Kamil Kırıkoğlu, Nermin Neftçi, Celal Kargılı
Oylamaya katılmayan önemli isimler ise şunlardır
Necmettin Erbakan, Osman Bölükbaşı, Doğu Perinçek’in babası Sadık Perinçek, Anayasa Mahkemesi Üyesi Osman Paksüt’ün babası Emin Paksüt, eski DİSK Başkanı Abdullah Baştürk, Mustafa Timisi, Hüdai Oral, gazeteci Orhan Birgit
Oylamada EVET, HAYIR oyları kullananlar ve katılmayanların tablosuna baktışımızda bugün neredeyse hepsinin evlatlarının veya akrabalarının şu an ki hükümette bulunduğunu görebiliriz. Sizce bu bir tesadüf mü, yoksa saltanat gerçekten kalkmadı mı ?
GEÇMİŞTEKİ ŞAİBELİ SEÇİMLER VESONUÇLARI
ÇANAKKALE SAVAŞLARI VE AGAMEMNON ZIRHLISI
Paylaşımdan yıllar sonra yorumları görünce dip not ekleme zorunluluğu hissettim:
"Hükümet", iktidar, muhalefet....vs vs gibi basit terimlerin anlamlarını dahi bilmeyenler; lütfen siyasi görüş belirtmeyiniz... Bilgisi olmadığı konularda fikir sahibi olmak yalnızca aptallara mahsustur....
Etiketler:
deniz gezmiş,
hüseyin inan,
idam,
yusuf aslan
GEÇMİŞTEKİ ŞAİBELİ SEÇİMLER VE SONUÇLARI
2.Dünya savaşı sonrası yaşanan yoksulluk halkın canına tak etmiş, 14 Mayıs 1950günü ilk defa çok partili seçimde CHP yıkılmış, halk %52,5 luk yüzde ile Demokrat Parti’yi görevlendirerek başa getirmişti.
Aradan geçen yıllarda ortaya çıkan tüm yolsuzluklara ve Şaibelere rağmen Demokrat Parti yıkılmamış , aksine 1954 seçimlerinden de Cumhuriyet tarihinde rekor oy alarak %57 ile yeniden iktidara gelmişti. Sebebi ise gayet açıktı, 2. Dünya savaşı etkileri sona ermeye başlamış, cebi para karnı ekmek gören halk bunu DP’ye yorumlarımıştı.
Geçen yıllarda iktidar ile ilgili bir çok olumsuz olay yaşandı. Muhalefetin eli güçlenmişti. Fakat buna rağmen 1957 seçimlerinde %47,9 oyla yeniden iktidar olmuştu. Seçimlerde şaibe olduğunu iddia eden CHP lideri İsmet İnönü ise itiraz etmişti. İktidarile ana muhalefet arasındaki soğuk savaş artık iyice kızışmaya başlamıştı.
İktidar ve muhalefet arasındaki kavga 1960 yılından itibaren artık en yüksek haline ulaşmıştı. CHP Genel Başkanı'nın yurt gezileri engellenmek isteniyor, muhalif yazarlar tutuklanıyor basın sansürleniyordu. CHP'yi ihtilal hazırlığı içerisinde olmakla suçlayan iktidar, Nisan ayında basını ve muhalefeti soruşturmak amacı ile, gazete kapatmaktan, muhalif düşüncede olanları tutuklamaya kadar geniş yetkilere sahip bir Tahkikat Komisyonu kurdu.
Bunun karşısında mecliste söz alan muhalefet lideri İsmet İnönü bunun demokratik rejim yolundan çıkıp bir baskı rejimi yoluna girmek olduğunu belirtti ve o ünlü sözünü söyledi:"Bu yolda devam ederseniz, ben de sizi kurtaramam". Ancak 27 Nisan 1960 günü Tahkikat Komisyonu yasal olarak kuruldu.İnönü'ye 12 oturum TBMM toplantılarına katılmama cezası verildi. Olaya tepki gösteren CHP Grubu meclisten zorla çıkartıldı .
Meclisteki kargaşa sokağa taşmakta gecikmedi. 28-29 Nisan 1960'ta İstanbul ve Ankara'da üniversite öğrencileri olaylı gösteriler yaptılar. Olayların şiddetle üzerine gidildi. Üniversiteler kapatıldı iki şehirde de sıkıyönetim ilan edildi. Demokrat Parti'li gençler 5 Mayıs 1960 günü DP liderine bağlılıklarını ifade etmek ve iktidara destek olmak için Ankara Kızılay Meydanı'nda bir gösteri düzenlemeyi planladılar. Ancak 555K parolasıyla örgütlenen muhalif gençler 5 Mayıs akşamı saat beşte meydanı doldurdular, arabasından indiğinde protestocular arasında kalan Başbakan Menderes tartaklandı, olay yerinden güçlükle uzaklaştı.
21 Mayıs'ta Harbiyeliler Ankara'da sessiz bir yürüyüş yaptı. Başbakan Adnan Menderes radyoda yaptığı konuşmalarla kışkırtmalara kulak asılmamasını söyledi.Ege Bölgesi'ne giderek İzmir, Bergama ve Manisa'da CHP'yi eleştiren konuşmalar yaptı.
Ülkedeki kaosun gitgide artması, sokaklarda çatışmalar çıkması, iktidar-muhalefet arasındaki sertlik sonunda 27 Mayıs 1960 sabahı, Kurmay Albay Alpaslan Türkeş (sonradan MHPyi kuracak) tarafından Ankara Radyosu'ndan okunan bildiri ile son buldu. Milli Birlik Komitesi,Türk Silahlı Kuvvetleri adına ülke yönetimine el koydu. Kara Kuvvetleri Komutanı Org.Cemal Gürsel, komitenin başına geçti. Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, TBMM Başkanı Refik Koraltan ve Başbakan Adnan Menderes başta olmak üzere Demokrat Parti'liler tutuklandı. Anayasa ve parlamento feshedildi. Siyasi faaliyetler askıya alındı. 28 Mayıs 1960 günü Org. Cemal Gürsel başkanlığında bir hükumet kuruldu. Yeni anayasa ve siyasi kurumların kurulması için çalışmalara başlandı. Tutuklu Demokrat Parti'liler yargılanmak üzere Yassıada'ya gönderildi. Demokrat Parti, 29 Eylül 1960'da kapatıldı.
Tutuklular Yüksek Adalet Divanı'nca yargılandılar. 15 kişi idama, 31 kişi ömür boyu hapse, 418 kişi değişik hapis cezalarına çarptırılırken 123 kişi de aklandı. Milli Birlik Komitesi'sinde idam, yönetim devri ve seçim tarihi konusunda görüş ayrılıkları çıktı. Bu gelişmelerden daha sonra 14'ler olarak anılacak 14 subay yurt dışında çeşitli görevlerle sürgüne gönderildi. Bu dönemle birlikte ordu içinde yaşanan ayrışma ilk kez açıkça ortaya çıkmış oldu. Milli Birlik Komitesi idam cezalarından üçünü onayladı. Tutuklu bulunan Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu 16 Eylül 1961'de, Başbakan Adnan Menderes ise ertesi gün İmralı Adası'nda idam edildi. Celâl Bayar ve Refik Koraltan ile 11 kişinin idam cezası ömür boyu hapse çevrildi.
27 Mart 2014 Perşembe
ATİLLA HAN'IN KURGANI (MEZARI) BULUNDU
Macaristan’in başkenti Budapeşte’de Tuna Nehri üzerinde yeni bir köprü temellerinin inşaatı sırasında inşaat işçileri tarafından 6. yüzyıla ait muhteşem bir kurgan ortaya çıkarıldı. Yapılan incelemelere göre kurgan odası büyük bir Hun öndere özgü olduğuna kesinlik kazandı. Büyük olasılıkla Attila Han'nın kurganı olduğu ileri sürülüyor.
‘’Bu gömü alanı kesinlikle inanılmaz!’’ diye ifade eden Budapeşte Üniversitesi'nden tarihçi ve mezar araştıran uzmanlar ekibinin üyesi Albrecht Rümschtein sözlerini şöyle sürdürdü: ‘’Çok sayıda at isleketi bulduk, yanı sıra çeşitli silah ve diğer eserler bulundu, hepisi Hunlar’ın geleneksel sanatiyle bağlantılı. Bu nesneler arasında bir de meteor demirden yapılmış büyük bir kılıç bulunuyor, bir efsaneye göre Attila Han'a tanrı Mars tarafından bizzat verildiği iddia edilen "İskitlerin Kutsal Savaş Kılıç"ı olacağına kesin gözüyle bakılıyor. Aslında, bu her şeye muktedir olan Attila Han'nın dinlenme yeri kesin olarak görünüyor, ama bunu kanıtlamak için daha çok incelemeler, araştırmalar yapmamız gerekiyor."
Roma tarihçileri tarafından "Tanrının Kırbacı" diye adlandırılan Attila Han, Orta Asya kökenli bir göçebe topluluk olan Hun Türkleri’nin hanı idi. M. S. 434’ten M.S 453’te son evliliğini yaptığı Got kökenli güzel ve genç bir prenses olan İldiko ile düğün gecesindeki ölümüne dek Hunları yönetti. Doğu ve Batı Roma’ya karşı bir çok akın düzenlemesi nedeniyle ‘’Barabr İstilası’’ ya da ‘’Kavimler Göçü’’ diye adlandırılan hareketliliği tetiklemiş oldu. Bu büyük hareketlilik sayesinde Cermen kökenli uluslar Batı Roma’nın çöküşünü ve ardından Avrupa’nın ‘’Orta/Karanlık Çağlara’’a itilmesini sağlamış oldular. Bir çoğu Macar’a göre de Atilla Han Macaristan’ın kurucusudur.
Bu gömü alanının bulunması yüzyıllardan beri tartışma konusu olan Hunlar ve Attila Han'nın kökeni ve kimliği ile ilgili bir çok konuya ilişkin açıklık kazandıracak. Alanda bulunan çanak çömlek ve takıların incelenmesinin sonucu gelenek-görenek, köken ve ticari ilişkileri konularına ışık tutacak ve kötü diye nitelendirilen bu toplumun bilim adamlarınca daha iyi anlaşılmasını sağlayacak.
22 Mart 2014 Cumartesi
Sabiha Gökçen'in Ölüm Yıl Dönümü
22 Mart 1913 yılında Bursa'da doğan Sabiha Gökçen, henüz çocuk yaştayken anne ve babasını kaybetmiş ağabeyi Neşet tarafından büyütülmekteydi. 1925 yılında henüz 12 yaşında bir çocukken Bursa ziyareti sırasında evlerinin yakınındaki Hünkar Köşkünde konaklamakta olan Cumhurbaşkanı M. Kemal Atatürk'e ulaşarak okumak istediğini söyledi. Atatürk ağabeyinden izin alarak küçük sabihayı evlat edindi ve Ankara'ya götürdü.
1934 yılında soyadı kanununun çıkmasyla Atatürk kendisine "Gök Mavisi" anlamına gelen GÖKÇEN soyadını verdi. 1935 yılında Türkkuşu açılış törenindeki planör gösteresinden çok etkilenerek havacılığa merak salmıştır. Sonrasında Kırım'da ve Eskişehirde özel pilotluk dersleri alarak ilk Türk kadın pilotu olmuş , aynı zamanda dünyanın ilk kadın savaş pilotu olmuştur (1937)
Kırımdaki eğitiminden sonra Moskova'ya gitmek istemiş fakat kız kardeşinin ölümü üzerine bundan vazgeçmiş hatta havacılığı bırakma noktasına gelmiştir. Fakat Atatürk kendisini kandırarak yeniden dönmesini sağlayarak Eskişehirdeki eğitimini almasını sağlamıştır.
Atatürk'ün Sabiha'yı pilot yapmak istemesindeki sebep ise biraz karışıktır. Aslında Atatürk havacılığa çok meraklı bir subaydı, ta ki Picardie Manevralarına kadar.
1910 yılında Fransa'nın düzenlediği Picardie Manevralarına Osmanlı 2 gözlemci göndermişti. Bunlar Binbaşı Selahhattin Bey ve Kolağası (Yüzbaşı) Mustafa Kemal Beylerdi. Gösteriler sırasında 2 kişilik bir uçağa binerek denemek isteyen olup olmadığı sorulmuş, Mustafa Kemal heyecanla binmek istemiştir. Fakat yanındaki Binbaşı Selahattin bey "Aman oğlum eşeğin bilmediği ot karnını ağrıtır, neyimize lazım, binme" demesi üzerine komutanına karşı gelmemiş, binmek istediği uçağa başka bir ülkenşn temsilcisi binmiş, uçak havada arızalanarak yere çakılmış ve içindekiler vefat etmişti. Bunun üzerine Mustafa Kemal o çok hevesli olduğu havacılıktan soğumuştu. Kendisi pilotluk tecrübesini tadamayan Atatürk, bu tecrübeyi tadan Sabiha'yı yüreklendirerek onun pilot oluşunda büyük rol oynamıştır.
1937 yılında Fransızların Hatay'ı Suriye'ye bırakmayı düşüncesi üzerine Atatürk'ün emriyle üniformasını giyip Fransız elçisinin karşısına çıkmış, "Hatay'ın Türkiye'ye bağlanması için gerekirse silahlanırız" diyerek havaya 3 el ateş açmış, kanun gereği 1 gün hapis yattıktan sonra çıkış ve görevine geri dönmüştür. Atatürk'ün planı tutmuş, Fransızlara göz dağı verilmiş, böylece Sabiha Gökçen Hatay'ın Türkiye'ye bağlanmasında önemli bir rol oynamıştır.
1938 yılında Balkan Paktı ülkelerinin başkanlarıyla tanışmas sırasında ülke başkanları kendilerini ülkelerine davet etmiş, Atatürk'ün de ısrarıyla Balkan turuna çıkmıştır. Balkan ülkelerinin başkentlerine sırasıyla iniş yapmış, gittiği ülkelerde halkın ve basının ilgi odağı olmuş ve GÖKLERİN KIZI olarak adlandırılmıştır. Yugoslavya devlet başkanı kendisine "BEYAZ KARTAL NİŞANI" (polonya ve civarı bölgede en yüksek derece şovalyelik nişanı) verilmiştir.
Atatürk'ün ölümünden sonra Türkkuşu uçuş okuluna. Başöğretmen tayin edildi. 1940 yılında aynı okulda öğretmenlik yapan Üsteğmen Kemal Esiner ile evlenerek ona kendi soyadını verdi, ancak 3 yıl sonra eşini kaybetti. 1955 yılına kadar Başöğretmenlik görevini başarı ile yerine getirdikten sonra Türk Hava Kurumu yönetim kurulu üyesi oldu.
1996 yılında Amerikan Hava Kurmay Koleji Mezuniyet töreninde düzenlenen Kartallar Toplantısına Onur konuşu olarak katıldı. "Dünya Tarihine Adını Yazdıran 20 Havacı" dan biri seçildi ve bu ödüle layık görülen tek kadın pilot olmayı başardı.
Hayatı boyunca 8000 saat civarı uçuşta bulunmuştur, bunların 32'si muharebe görevidir. Son uçuşunu 1996 yılında 83 yaşındayken Falcon 2000 uçağıyla yapmıştır.
22 Mart 2001 tarihinde vefat ettikten sonra ortaya çıkan spekülatörler kendisinin Ermeni ve Boşnak olduğu gibi saçma iddialar ile tarihi çarpıtma girişiminde bulunmuş fakat bunlar yalnızca iddia olarak kalmış ve başarılı olamamışlardır...
Ölümünün 13üncü yıl dönümünde GÖKLERİN KIZI'nı saygıyla anıyoruz...
1934 yılında soyadı kanununun çıkmasyla Atatürk kendisine "Gök Mavisi" anlamına gelen GÖKÇEN soyadını verdi. 1935 yılında Türkkuşu açılış törenindeki planör gösteresinden çok etkilenerek havacılığa merak salmıştır. Sonrasında Kırım'da ve Eskişehirde özel pilotluk dersleri alarak ilk Türk kadın pilotu olmuş , aynı zamanda dünyanın ilk kadın savaş pilotu olmuştur (1937)
Kırımdaki eğitiminden sonra Moskova'ya gitmek istemiş fakat kız kardeşinin ölümü üzerine bundan vazgeçmiş hatta havacılığı bırakma noktasına gelmiştir. Fakat Atatürk kendisini kandırarak yeniden dönmesini sağlayarak Eskişehirdeki eğitimini almasını sağlamıştır.
Atatürk'ün Sabiha'yı pilot yapmak istemesindeki sebep ise biraz karışıktır. Aslında Atatürk havacılığa çok meraklı bir subaydı, ta ki Picardie Manevralarına kadar.
1910 yılında Fransa'nın düzenlediği Picardie Manevralarına Osmanlı 2 gözlemci göndermişti. Bunlar Binbaşı Selahhattin Bey ve Kolağası (Yüzbaşı) Mustafa Kemal Beylerdi. Gösteriler sırasında 2 kişilik bir uçağa binerek denemek isteyen olup olmadığı sorulmuş, Mustafa Kemal heyecanla binmek istemiştir. Fakat yanındaki Binbaşı Selahattin bey "Aman oğlum eşeğin bilmediği ot karnını ağrıtır, neyimize lazım, binme" demesi üzerine komutanına karşı gelmemiş, binmek istediği uçağa başka bir ülkenşn temsilcisi binmiş, uçak havada arızalanarak yere çakılmış ve içindekiler vefat etmişti. Bunun üzerine Mustafa Kemal o çok hevesli olduğu havacılıktan soğumuştu. Kendisi pilotluk tecrübesini tadamayan Atatürk, bu tecrübeyi tadan Sabiha'yı yüreklendirerek onun pilot oluşunda büyük rol oynamıştır.
1937 yılında Fransızların Hatay'ı Suriye'ye bırakmayı düşüncesi üzerine Atatürk'ün emriyle üniformasını giyip Fransız elçisinin karşısına çıkmış, "Hatay'ın Türkiye'ye bağlanması için gerekirse silahlanırız" diyerek havaya 3 el ateş açmış, kanun gereği 1 gün hapis yattıktan sonra çıkış ve görevine geri dönmüştür. Atatürk'ün planı tutmuş, Fransızlara göz dağı verilmiş, böylece Sabiha Gökçen Hatay'ın Türkiye'ye bağlanmasında önemli bir rol oynamıştır.
1938 yılında Balkan Paktı ülkelerinin başkanlarıyla tanışmas sırasında ülke başkanları kendilerini ülkelerine davet etmiş, Atatürk'ün de ısrarıyla Balkan turuna çıkmıştır. Balkan ülkelerinin başkentlerine sırasıyla iniş yapmış, gittiği ülkelerde halkın ve basının ilgi odağı olmuş ve GÖKLERİN KIZI olarak adlandırılmıştır. Yugoslavya devlet başkanı kendisine "BEYAZ KARTAL NİŞANI" (polonya ve civarı bölgede en yüksek derece şovalyelik nişanı) verilmiştir.
Atatürk'ün ölümünden sonra Türkkuşu uçuş okuluna. Başöğretmen tayin edildi. 1940 yılında aynı okulda öğretmenlik yapan Üsteğmen Kemal Esiner ile evlenerek ona kendi soyadını verdi, ancak 3 yıl sonra eşini kaybetti. 1955 yılına kadar Başöğretmenlik görevini başarı ile yerine getirdikten sonra Türk Hava Kurumu yönetim kurulu üyesi oldu.
1996 yılında Amerikan Hava Kurmay Koleji Mezuniyet töreninde düzenlenen Kartallar Toplantısına Onur konuşu olarak katıldı. "Dünya Tarihine Adını Yazdıran 20 Havacı" dan biri seçildi ve bu ödüle layık görülen tek kadın pilot olmayı başardı.
Hayatı boyunca 8000 saat civarı uçuşta bulunmuştur, bunların 32'si muharebe görevidir. Son uçuşunu 1996 yılında 83 yaşındayken Falcon 2000 uçağıyla yapmıştır.
22 Mart 2001 tarihinde vefat ettikten sonra ortaya çıkan spekülatörler kendisinin Ermeni ve Boşnak olduğu gibi saçma iddialar ile tarihi çarpıtma girişiminde bulunmuş fakat bunlar yalnızca iddia olarak kalmış ve başarılı olamamışlardır...
Ölümünün 13üncü yıl dönümünde GÖKLERİN KIZI'nı saygıyla anıyoruz...
21 Mart 2014 Cuma
AŞIK VEYSEL'İN ÖLÜM YILDÖNÜMÜ
1894 yılında Sivas'ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya gelen Veysel Şatıroğlu, 7 yaşındayken çiçek hastalığından önce 2 kız kardeşini sonra da gözlerini kaybetmişti. Babasının oyalansın diye aldığı sazla çalıp söylemeye başlayan Aşık Veysel. 1933 yılından itibaren kendi sözlerini yazmaya ve bestelemeye başladı. 21 Mart 1973 yılında vefat edene kadar bir çok türküye imza atarak efsaneleşen bir halk ozanı oldu.
Ölümünün 41. yıl dönümünde kendisini saygıyla anıyoruz.
Ölümünün 41. yıl dönümünde kendisini saygıyla anıyoruz.
NEVRUZ NEDİR ?
NEVRUZ NEDİR ?
NEV-RUZ , NEV kelimesi etimolojik olarak farsça kökenli bir kelimedir. Nev ; yeniden, yenilenmiş anlamına gelen bir kelimedir. Yani NEVRUZ kelime olarak farsça bir kelimedir ve eskiden "yengi bahar" (ilkbahar) olarak kutlanan bayrama Osmanlı döneminde verilen addan ibarettir. Türklerin ergenekondan çıkışını anlatan "Yeniden başlangıç" benzeri bir anlamı vardır. Nitekim Türk ırkının Ergenekon'da sıkıştığı dağların arasından kurtuluşunun bayramıdır bu bayram... Bu yüzden tarih boyunca Nevruz bayramında demir döğülmüş ve Gök Tengri inancı gereği ağaç (köknar) ekilmiştir. Ateş yakıp üzerinden atlanarak, Ergenekon'da dağı eritmek için yakılan dev ateşi ve Ergenekon'dan kaçışı simgeleyen kutlamalar yapılmıştır. Kaldı ki ağaç dikilmesi geleneği de yine bu yakılan ateşe bağlı olduğu, büyük ateş için çok ağaç gerektiği, gidenin yerine yenisinin ekilmesi gerektiği için ekildiği tahmin ediliyor...
Bugün ülkemizde kürtlerin sahiplendiği ve NEWROZ dedikleri bayram bizimdir... Bazı Tarihçi olduğunu iddia eden dangalakların Fars adeti olduğuna dair yalan iddialarına itibar etmeyiniz.
Kaldı ki 21 aralık (kış dönümü) gibi bir doğa olayını KÜN ÇANIRGANI (Gün dönümü)ve 21 Haziran'ı Kızıl Güneş bayramı ve 23 Eylül'ü Koç Katımı bayramı olarak kutlayan Kam'ların (Gök Tengri inancı din adamları) 21 Mart gibi yine bir doğa olayını atlamaması, bu günün Türklerin değilde başka bir kavmin adeti olduğunu kabul etmeyi imkansızlaştırıyor... Bugün en bilindik pagan (doğaya tapınma) dini olan Şamanizm'in Tengri inancının bir uzantısı olduğunu ve bayram ve adetlerini Tengri inancından aldığını kabul ettiğimize göre , Şamanların da bu bayramı kutluyor olması NEVRUZ un bir Türk bayramı oluşunun en büyük delilidir...
Bu uzunca bilgiden sonra son söz ; NEVRUZ BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN , UMARIM NEVRUZ ATEŞİMİZ İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ KARANLIĞI AYDINLATIR...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)